Deniz kirliliği.
Günlerdir haberlerde sosyal medyaya izliyoruz.
Marmara Denizi'nde müsilaj yeniden hortladı.
Müsilaj deniz yaşamını tehdit ediyor.
Marmara'da deniz canlıları her geçen gün yok oluyor.
Gün gelecek Haliç'in eski haline dönecek ve bırakın denizden balık tutmayı, suya bile girilmeyecek denilmekte.
Marmara Denizi 11500 km2 yüzölçümü olan iç deniz olma özelliğine sahiptir.
Adaları ve limanları ile kendine has güzelliği olan ülkemizin en değerli konumuna sahip bir denizi ne yazık ki yok ediyoruz.
Sanayi ve tatil beldelerinin kıyısına konuşlanması,
Bu bölgedeki nüfus yoğunluğunda son 50 yılda aşırı artmasının sebeplerinden.
Fakat ne acıdır ki, plansız ve çarpık kentleşme sonucu ani artan nüfus popülasyonu
Marmara Denizi'nin yavaş yavaş yok olmasına zemin hazırlamıştır.
İnsan atıkları ve zararlı kimyasallar denize bırakılmıştır.
Arıtma tesislerinin yetersizliği,
Aç gözlü insanoğlunun daha fazla kazanmak uğruna çevreyi katletmesi ve önlem almaması,
Siyasi otoritelerin eksik denetlemeleri.,
Kurallara uyulması için gerekli yasa ve tebdirleri uygulamamaları,
Müsilajın zamanla bir bela haline dönüşmesinin başlıca sebeplerden sayılabilir.
Jeopolitik konumu özelliği ile binlerce yıldır her daim insan yaşamı yoğun olmuştur .
İstanbul ve Bursa başkentlik yapmıştır.
Uluslararası Deniz Ulaşımına da uygun olması hasebiyle sanayi gelişim kaydetmiştir.
Ama milli hastalığımız olan bişey olmaz, boşver gitsin anlayışı.
Koca deniz...
Ne olur ki bakış açısı.
Veee en önemlisi para.
Ülkemiz sanayisinin de dörtte üçünün bu bölgede olması sebebiyle süreç daha da hızlandı.
Denizin zarar görmemesi için önlemler alınmadı, yatırımlar yapılmadı.
Yaptırımlar ve mevzuat yeterince önemsenmedi.
Siyasi otoritenin artan nüfus ve daha sıkışık yaşam alanlarını düzenlemek ve planlamak gibi bir derdi olmadığı gibi,
Yeni fabrikalar yeni tesislerin yine bu bölgede açılması için çalıştığını görüyoruz.
Güya maliyet daha ucuz.
Yarın öbür gün para ile doğayı geriye getirebilecek misiniz?
Maalesef....
Reçete acı.
Şimdi duyuyoruz uzmanlar açıklıyor.
Bundan 30 yıl sonra,
Böyle giderse 40 yıl sonra ,
2060'da 2070'de....
Diye başlayan haberleri.
Git gide kötüye giden çevre ve doğa.
Elimizle hep beraber mahvettiğimiz atmosfer.
Temiz su kaynaklarının azalması.
Solumakta dahi zorlandığımız havamız.
Uzmanlar bu konuya kafa yoranlar uyarıyor.
Böyle giderse..... tarihinde şöyle olacak böyle olacak diye.
Peki biz neden duymuyoruz bu çağrıları?
Neden önlem ve tedbir almıyoruz?
Hep bahsediyouz ya çocularımız için gelecek nesiller için diye..
Böyle mi bırakacağız yavrularımıza emanet olan bu güzel nadide varlığımız olan topraklarımızı?.
"Ben ne yapabilirim bir benle olur mu" demeden,
Çevremize suyumuza, denizimize, havamıza toprağımıza hülasılı ne kadar değerimiz var ise kaybetmeden sahip çıkmak zorundayız.
"Kul kuldan razı ise Hak da kuldan razıdır "
Diyen anlayışın peşinden koşan birisi olarak,
Yaptıklarımızdan ve de yapmadıklarımızdan da mesulüz.
Bir güzel şiirle bitirmek isterim yazıyı.
"Ömür bahçesin gülü solmadan
Uyan gel gözlerim
Gafletten uyan
Ecel bir gün bize
Haydi demeden
Uyan gel gözlerim
Gafletten uyan"