Yıl 632. Hicaz'ın kızgın güneşi altında, Hz. Muhammed (s.a.a.) son yolculuğunu tamamlamış, İslam'ın temellerini bizzat kendisiyle inşa ettiği bir ümmetin öncüsü olarak Veda Haccı'ndan Medine'ye dönmektedir. On binlerce müminin eşlik ettiği bu dönüş yolculuğu, sıradan bir seyahatin ötesinde, tarihin akışını değiştirecek bir ana gebedir. İşte tam da burada, "Gadir-i Hum" adıyla anılacak olan o durakta vahiy bir kez daha iner: "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et…" (Maide, 67)
Bugün, İslam tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri olan bu olay, yalnızca bir hitabe değil; aynı zamanda ilahi iradenin bir tebliği, geleceğe bırakılan bir emanettir.
Gadir-i Hum, coğrafi olarak Mekke ile Medine arasındaki "Cuhfe" bölgesinde, yolların birbirinden ayrıldığı bir kavşaktır. Ama o gün bu mekân, yalnız yolların değil; kalplerin, düşüncelerin ve ümmetin geleceğinin de ayrıldığı bir dönemeçtir. Resulullah (s.a.a), vahyin gölgesinde bu mekânda bir hutbe verir; hitabında yalnızca geçmişin değil, geleceğin de yükünü taşır:
"Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır."
İlahi sistemde hiçbir peygamber dini yalnız bırakmamıştır. Hz. Âdem'in Hibetullah'ı, Hz. Musa'nın Yuşa'sı, Hz. İsa'nın Şem'un'u… Her biri bir sonraki safhaya taşıyacak bir velayet bağı kurmuştur. Hz. Muhammed (s.a.a.) ise bu zincirin son halkası olarak, ümmetini kendi ardından bir başsızlığa terk etmemiş; İslam'ın temel değerlerini ve risaletin emanetini, en liyakatli olana, Hz. Ali'ye bırakmıştır. Bu, sadece bir akrabalık bağı değil; bir ilim, takva ve liderlik bağının tebliğidir.
Bu ayet, Gadir-i Hum'da yaşananların, sadece bir şahsi takdir veya duygusal bir veda değil; dinin bütünlüğünün ve kemalinin bir parçası olduğunu gösterir. Allah'ın dini artık tamamdır. Çünkü peygamberlik görevi, sadece tebliğle değil, emaneti güvenli ellere tevdi etmekle de son bulur
"Ne Mutlu Sana Ey Ali…"
Üç gün boyunca süren biat töreni, bu olayın sıradan bir konuşma değil, ümmet nezdinde bir sözleşme, bir ilahi atama olduğunun göstergesidir.
Bugün, Bir Bayramdır…
Bu sebepledir ki, Gadir-i Hum günü, sadece tarihsel bir hatırlama değil; bir idrakin, bir şükrün ve bir bağlılığın bayramı olmuştur. Asırlardır gerçek müminlerin kutladığı ve kıyamete kadar da kutlanacak olan bir gündür.
Zira bu gün, yalnızca Hz. Ali'ye duyulan sevginin değil; adaletin, hakikatin, ve ilahi sistemin mührünün bayramıdır.
Ve bu yüzden…
Selam ve dua ile...