Sevgi, toplumu değiştirebilir. Çünkü benim tabirimle, sevgi insanın merkez üssüdür; iletişim ise bu üssün çekirdeğidir.
Sevgi, iletişim ile süslenir; muhabbet ile gönüllere işlenir.
Ailede görülen sevgi, iletişimde öz güveni ve özgürlüğün kapılarını açar.
Toplumsal şiddet, hırsızlık, fuhuş ve benzeri yıkıcı olayların haberlerini her gün görüyoruz ve duyuyoruz. Bu karanlık tablonun temelinde çoğu zaman ekonomik sorunlar, eğitim eksikliği ya da adaletsizlik gibi nedenler aranır. Aslında bu sorunların görünmeyen ama çok daha derin bir kökü var bence: sevgi eksikliği.
Her insanın içinde bir "sevgi deposu" vardır. Doğduğumuz andan itibaren bu depo, özellikle ailemiz tarafından doldurulur. Anne kucağı, baba ilgisi, kardeş sıcaklığı… Bunlar sadece duygusal bağlar değil, bireyin ruhsal sağlığı için vazgeçilmez besinlerdir. Sevgi ile büyüyen bir çocuk, kendini değerli hisseder, empati geliştirir, bağ kurmayı öğrenir. Sevgi görmeyen bir çocuk ise içindeki boşluğu başka yollarla doldurmaya çalışır; çoğu zaman da zararlı ve yıkıcı yollarla.
Psikoloji bilimi bize gösteriyor ki, sevgi temel bir ihtiyaçtır. Sevgi eksikliği yaşayan bireyler, yetişkin olduklarında toplumla sağlıklı bağlar kurmakta zorlanır. İçlerindeki değersizlik hissi, öfkeye ve bazen suça dönüşebilir. Cezaevlerinin dolup taşması sizce bir rastlantı mı? Bu durum, sevgi depolarının boş oluşunun göstergesidir.
Aile, bireyin ilk okuludur. Bu okulda öğretilen en değerli ders ise sevgidir. Sevgi dolu bir aile ortamı, sadece bireyi değil, gelecekteki toplumu da iyileştirir. Çünkü sevgiyle büyüyen bir birey, toplumda sevgi üretir. Şiddet değil, şefkat üretir. Yıkmak yerine inşa eder.
Bugün toplum olarak huzura ulaşmak istiyorsak, önce evlerimizdeki sevgiyi onarmalıyız. Çocuklarımıza, eşlerimize, anne-babalarımıza sevgimizi göstermekten çekinmemeliyiz. Çünkü sevgi, sadece bir duygu değil; toplumun temel taşıdır. Sevelim ve sevilelim diyor ya Yunus Emre, o halde seveceğiz.
Unutmayalım, sevgi lüks değil, maddi bir şey değil; ne bir fiyatı var ne de zararı. Aksine, yaşamsal bir ihtiyaçtır. Boş kalan her sevgi deposu, toplumsal bir yaraya dönüşme potansiyeli taşıyor. Peki, aile ile her şey tamam bitti mi? Tabii ki hayır; komşu ilişkilerimiz, iş arkadaşlarıyla olan ilişki bağlarımız hepsinin güzel, seviyeli, mesafeli ve sevgi dolu olmalı. Ailemizle, çevremizle ve arkadaşlarımızla sevgi ve iletişim zorlukları yaşayabiliriz. Bunu aşmanın çok farklı ve güzel bir yolunu sizlere söyleyeyim: Deneyin, başaracaksınız. Yaşamınız boyunca karşınıza kim ne niyetle çıkarsa çıksın, o kişinin size Allah'ın emaneti olduğunu hatırlayın. Kötülük yerini iyiliğe, sinir yerini sakinlik ve ferahlığa, korkaklık yerini cesaret ve yiğitliğe bırakacaktır. Unutmayın, sevgi bizlere Allah'ın emanetidir. Hepimiz ona sahip çıkacağız. Ancak sevgiyi hak etmeyeni gereğinden fazla sevmekte zulümdür!
Son söz:
Bence psikolojinin babası Alman Wilhelm Wundt değil, Yunus Emre'dir. Bakın, sevgi, iletişim ve muhabbeti nasıl aktarıyor şiirinde:
Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi
Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası
Dinlemeden anladık, anlamadan eyledik
Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi
Biz sevdik, aşık olduk, sevildik, maşuk olduk
Her dem yeniden doğarız sizden kim usanası
Yetmiş iki dilcedi araya sınır düştü
Ol bakışı biz baktık, yermedik am-u hası
Miskin Yunus ol, veli yerde gökte dopdolu
Her taş altında gizli bin İmran oğlu Musi