15 Ağustos 1984… Türkiye'nin hafızasında kara bir leke, bitmek bilmeyen bir mücadelenin başlangıcıdır. O günden bu yana bu topraklarda sadece kan akmadı, anaların gözyaşı, çocukların yetimliği, ocakların sessizliği ve yitirilen binlerce hayat da toprağa karıştı. Resmî rakamlarla 8.486 güvenlik görevlimiz, asker, polis ve korucular… Dahası, sivil kayıplarla birlikte bu sayı 14.902'ye ulaşıyor. Uluslararası kaynaklar, toplam can kaybını 40.000'in üzerinde gösteriyor. Bunlar sadece rakam değil, adı, hayali, hatırası olan hayatlar.
Ve bugün, bu topraklara canını vermiş yiğitlerin ardında bıraktığı aileler, dostlar, sevenler sadece bir şey soruyor.
Hesap nerede?
Bu milletin evlatları, gözlerini bile kırpmadan vatan için toprağa düştü. Onlar, ülkenin bekası, milletin birliği, bayrağın dalgalanması için can verdiler. Ama ne yazık ki, onların canı üzerinden şekillenen politik hesaplar, örtülü pazarlıklar ve bazı makamlara yönelik özel muameleler, milletin vicdanında onulmaz yaralar açmaya devam ediyor.
Bugün şehit aileleri yalnız. Bugün onların sesi, kulaklardan çok vicdanlara çarpıyor. Onlar bir ayrıcalık istemiyor. Onlar torpil, makam, madalya beklemiyor. Onların tek isteği, uğruna ölüme yürüdükleri değerlerin ayakta durması, şehitlerin hatırasına sahip çıkılması.
Ama ne görüyoruz?
Bir yanda sırtını dağlara dayayanlar, öte yanda sırtını milletin şehidine dönmüş bazı söz sahipleri. Terörist başına sağlanan "özel statü", devletin duruşuna gölge düşürürken, şehit ailelerinin sabrını da sınırlarına getiriyor. Bu millet, evladını toprağa verdiği gün yemin eder gibi dua etti."Vatan sağ olsun." Ama vatanın sağ olması için o evlatların uğruna can verdiği adaletin de yaşaması gerekmez mi?
Adalet, sadece mahkeme salonlarında aranmaz. Adalet, milletin yüreğindedir. Eğer bu millet adalet terazisinin saptığını hissederse, susmaz. Ve şunu unutmayalım. Sessizlik adaleti bozar.
Bugün sessiz kalanlar, yarın bu milletin sorularına nasıl cevap verecek?
O dağlarda ölenler neden öldü?
O analar neden evlatsız kaldı?
O bayrak niçin kanla yıkandı?
Ve daha önemlisi…
O şehitlerin hesabını kim verecek?
Bir yanda dinden geçinen sahtekarlar, öte yanda milliyetçiliği ağzına sakız edip Türk evladına kin kusan asılsız soylular… Hep birlikte bir araya gelmiş, Türk'ten, Türkçeden, bu milletin öz evladından hesap sorar gibi davranıyorlar. Ama unutmasınlar(!)
Türk'e kefen biçmek, hiçbir itin haddi değildir.
Bu millet sustuysa, bu acıya saygısındandır. Ama sabrı sonsuz değildir. Şehitler bu milletin kalbidir. Kalbini söken bir milletin ne geçmişi kalır, ne geleceği. Bugün susanlar, yarın bu soruyla yüzleşecek(!)
Hesap nerede?