Anadolu coğrafyamız yüzyıllar boyunca çeşitli kültürlere, inançlara ve medeniyetlere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Bu topraklar, sadece yeraltı zenginlikleri ve fiziksel değil, manevi olarak da büyük bir zenginliğe sahiptir. Bu manevi zenginliğin temel taşlarını oluşturan unsurlardan biri de Anadolu Erenleri'dir. Anadolu Erenleri, hem halk arasında derin bir saygı gören hem de tasavvuf geleneğinde büyük bir yer tutan mümtaz şahsiyetlerdir. Bu erenler, yalnızca dönemin insanlarına manevi rehberlik yapmakla kalmamış, aynı zamanda Türk-İslam kültürünün şekillenmesinde de önemli rol oynamışlardır. Anadolu Erenlerinin manevi misyonu, halkı İslam'ın temel prensipleriyle tanıştırmanın ötesine geçmiştir. Bu erenler, insanlara sadece dini bilgiler vermekle kalmamış, aynı zamanda onları ahlaki açıdan terbiye etmiş, hoşgörü, sevgi, sabır ve merhamet gibi erdemleri öğreterek toplumsal huzuru sağlamaya çalışmışlardır. Anadolu Erenleri, özellikle 13. ve 14. yüzyıllarda, Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun temellerinin atılmaya başlandığı dönemde önemli bir yer edinmiştir. Anadolu'nun İslamlaşması süreci, sadece fetihler ve siyasi başarılarla değil, aynı zamanda ruhani bir dönüşümle de paralel ilerlemiştir. Bu dönemde, Anadolu'ya gelen Türk dervişleri ve mürşitleri, halk arasında manevi rehberlik yaparak onların İslam'ı daha derinden kavramalarına yardımcı olmuşlardır. Anadolu erenlerinin öne çıkan misyon ve vizyonları halk nezdinde büyük sevgi ve ilgi ile karşılık bulmuştur. Anadolu Erenleri, İslam'ın barışçıl ve hoşgörülü yönlerini halk arasında yaymak için büyük bir çaba sarf etmişlerdir. Onlar, "herkese eşit gözle bakma" prensibini benimsemiş ve dini farklılıkları değil, insanları birleştirici yönleri ön plana çıkarmışlardır. Bunun en güzel örneklerinden biri, Hacı Bektaş Veli'nin öğretileridir. Hacı Bektaş Veli, "Hakkın birliğini" vurgularken, insanın yaradılışını ve içindeki potansiyeli tanımasına yardımcı olmuştur. Erenlerinin öğretileri, halkın anlayabileceği dilde ve çeşitli sembolik anlatımlarla sunulmuştur. Bu öğretiler, halkı manevi anlamda derinlemesine bir yolculuğa çıkarmış, onların içsel dünyalarındaki derinliklere inmelerine yardımcı olmuştur. Tasavvufun sembolist öğretileri, bu dönemde halk arasında büyük bir yankı uyandırmıştır. Hacı Bektaş Veli, Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Abdal Musa, Baba Mansur, Hamza Baba, Haydar Sultan, Hubyar Sultan, Keçeci Baba, Seyyid Baba, Şeyh Çakır Sultan, Güvenç Abdal, İshak Barak Baba, Sarı Saltuk Sultan, Ahi Evran Sultan, Seyyid Mahmud Hayrani, Karadonlu Can Baba Sultan, Boz Geyikli Dede Kargın, Resul Baba Sultan, Pirabat Sultan, Şamaki Aslan Nûş Sultan, Karaca Ahmed Sultan, Garib Musa Horasanî, Şah İbrahim Hacı, Kolu Açık Hacım Sultan, Seyyid Cemal Sultan, Hoca Ahmet Yesevi ve daha ismini yazamadığım yüzlerce Anadolu ereni de mevcuttur. Allah, ismini yazdıklarım ve yazamadıklarımın hepsinin duası ve şefaati siz değerli okurlarımın ve sevdiklerinizin üzerine olsun. Anadolu Erenleri, sadece bireysel manevi gelişim değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı da savunmuşlardır. Bu yüzden birçok derviş, medrese ve dergâhların yanı sıra, halkı yönlendiren birer sosyal lider olarak da görülmüşlerdir. Toplumun her kesiminden insanın birbirine yardımcı olması gerektiğini savunmuşlar ve bu doğrultuda birçok hayır kurumunun kurulmasına öncülük etmişlerdir. Türk halk edebiyatından, tasavvufa, şiirden, aşka Anadolu'muz insanı merkezine almış, insan ile yoğrulmuş ve insanca yaşayıp örnek olmuş mümtaz bir coğrafya ve mümtaz bir halktır. Kim bu milletin adı? Bu milletin adı Türkoğlu Türk milletidir! Peki, duruşları nedir? Bedir'den, Sıffin'e, Sıffin'den Kerbela'ya, Kerbela'dan Çanakkale'ye uzanan kıyamdır ve ehlibeyt nefesidir.